Türkiye Avrupa’dan Uzaklaşıyor…

  • Ana Sayfa
  • Türkiye Avrupa’dan Uzaklaşıyor…

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ; KADINI YAŞATMAYI, ÖZGÜRLEŞTİRMEYİ AMAÇLIYOR…

İstanbul Sözleşmesi’nin en sade anlatımla temel amacı; şiddeti ve katliamları önleyerek kadını yaşatmak, birey olarak özgürleştirmek, kadın-erkek eşitliğini sağlamak ve kadını toplumun “ana unsur”u olarak sosyalleşip güçlenmesini öngörmektedir.

İstanbul Sözleşmesi; iddia edildiği gibi ailenin temelini “sarsmaz” tam tersine; ailenin güçlenmesine uygun demokratik, politik ve ekonomik ortamı hazırlama konusunda “taraf” olan devletlerin yöneticilerine “sorumluluk” yükler.

İstanbul Sözleşmesi; 11 Mayıs 2011’de, AK Parti iktidarında İstanbul’da imzalanan Avrupa Konseyi Sözleşmesi’dir.

Türkiye; İstanbul Sözleşmesi’ne ilk imzayı atan ve 24 Kasım 2011’de de parlamentosunda onaylayan ilk ve öncü ülke olma özelliğini taşıyor.

Kaldı ki; Türkiye Avrupa Konseyi’nin Kurucu üyesidir ve şuanda Dışişleri Bakanı olan Mevlüt Çavuşoğlu, Antalya Milletvekili sıfatıyla bakan olmadan önce  Avrupa Konseyi’nin siyasi organı Avrupa Parlamentosu’nun “dönem başkanlığı”na seçilmişti.

Türkiye; uygarlık, demokratik ve politik bağlamda Avrupa’nın “ayrılmaz” bir parçasıdır.

Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden “çekilmek”; Avrupa’nın uygarlık ve demokratik değerlerinden “uzaklaşmak”tan başka bir anlam taşımaz.

Avrupa’dan kurumsal ve stratejik olarak “ayrışan” Türkiye; çağdaşlaşma ve ileri demokrasi hedefinden “uzaklaşan” Türkiye görüntüsünü verir.

O halde Türkiye; hangi gerekçelerle Avrupa değerleriyle bağlarını zayıflatıyor?

Avrupa değerleri; aynı zamanda, Türkiye’nin de “kurucu” değerleridir.

TBMM’NİN YETKİSİ

İstanbul Sözleşmesi; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, 24 Kasım 2011’de, dört siyasi partinin (AK PARTİ, CHP, MHP VE HDP) “oybirliği”yle onayladığı bir “uluslararası sözleşmedir, kanun niteliğindedir ve milli hukukumuzun da bir parçasıdır.”

Bu nedenle; muhalefete göre uluslararası sözleşmeden “çekilmek”; ancak, bu sözleşmeyi onaylayan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kararıyla mümkündür.

Muhalefet; “Cumhurbaşkanı Kararı”yla İstanbul Sözleşmesi’nden “çekilmenin” yetki aşımı olduğunu söylüyor.

İktidar ise; “sözleşmeden çekilmek, yürütmenin yetkisindedir, yürütmeyi de Cumhurbaşkanı temsil ediyor.”diyor.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu; “İstanbul Sözleşmesi, TBMM’de dört partinin oylarıyla, oybirliğiyle onaylandı. Tek kişinin imzasıyla yürürlükten kaldırıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan İstanbul Sözleşmesi’nin hangi maddesine karşıdır, bunu açıklamalıdır.

Bir sabah uyandığımızda Türkiye’nin Cumhurbaşkanı’nın kararıyla Lozan Anlaşması’ndan da, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nden de çekildiğini görürsek şaşırmayalım.”dedi.

Kılıçdaroğlu; “Cumhurbaşkanı”nın kendisini TBMM’nin iradesinin yerine koyduğunu ve yetki gaspı yaptığını söyleyerek, “Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi”nden çekilme kararının “yok hükmünde olduğunu” ileri sürdü.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener de, “İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanı’nın kararıyla çekilmek; yetki aşımıdır, hak gaspıdır” şeklinde konuştu.

Bazı Anayasa Profesörleri ve hukukçular da, yaptıkları değerlendirmelerde “İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin ancak, TBMM kararıyla mümkün olabileceğini” dile getirdiler.

KADINLAR MEYDANLARDA

Kadın örgütleri; Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden “çekilmesi”ni protesto amacıyla, meydanlara indiler, “ölmek istemiyoruz, yaşamak istiyoruz. Eşit ve özgür birey olarak hayatın her alanında yer almak istiyoruz.”sloganlarını haykırdılar.

Kadınların haykırışına, çığlığına kulaklarımızı tıkamayalım.

Unutmayalım ki; kadın hakları ve özgürlüğü sorunu; özünde bir insanlık ve uygarlık sorunudur.

Kadının “can güvenliği” sağlanmadan, ekonomik özgürlüğe kavuşmadan, sosyal alanda özgürleşmeden, cinsiyet eşitliği içselleştirilmeden demokratikleşme de, kalkınma da mümkün değildir.

Bu arada; kadına yönelik şiddetin, kadın katliamlarının, bölgesi, coğrafyası yoktur, ülkenin tamamı kadın cinayetlerine sahne oluyor.

Öte yandan; kadına yönelik şiddet ve sistematik hale gelen kadın katliamları son 10 yılda 3 kat arttı.

2020 yılında 450 kadın en yakınındaki erkekler tarafından katledilerek yaşamdan koparıldı.

Bu yazıyı hazırladığım günden 2 gün önce, sadece 1 günde 6 kadın erkek terörünün kurbanı oldu.

Bir kadın katledildiğinde sadece o kadın hayattan koparılmıyor; geride bıraktığı herkes ölüyor, toplum ölüyor.

Sonuç olarak: Kadınların korkusuz yaşama hakkı; en temel, vazgeçilmez insan haklarıdır.

Kadınların yaşam haklarını güvenceye almak da çağdaş bir devletin varlık nedenidir.

Ege Postası köşe yazısı link

https://www.egepostasi.com/turkiye-avrupadan-uzaklasiyor-istanbul-sozlesmesi-kadini-yasatmayi-ozgurlestirmeyi-amacliyor-makale,113052.html