Tarımsal üretim tıkandı…

Tarımsal üretimdeki gerileme, girdi fiyatlarındaki yükselme nedeniyle oluşan maliyet artışı ve tarladan-pazara, pazardan-markete kadar artan fiyatların tüketiciye yansıması; tarım sektöründeki tıkanmayı en önemli problem olarak ülke gündemine taşımıştır.

Tarım ithalata bağımlı hale gelmiş; çiftçi, köylü ve yerli üretici desteksiz kalmıştır.

“İthalat sopası”yla yerli üretici “terbiye” edilmeye çalışılmış, döviz kurlarındaki kontrol edilemeyen tırmanış; hem üreticiyi, hem de tüketiciyi olumsuz etkilemiştir.

Bundan kısa bir süre öncesine kadar dünyada ve tarımda kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olan Türkiye; bugün, etten buğdaya, patatesten soğana, fasulyeden nohuta ve mercimeğe kadar bir çok ürünü ithal etmek zorunda kalmıştır.

Böylece; tarım “milli güvenlik” sorunu haline gelmiştir.

Gıda güvenliği de ciddi problem olmuştur.

Öte yandan; miras yoluyla bölünerek parçalanan, küçülen tarlalar; tarımsal verimi artıracak büyük ölçekli üretimin yapılmasına engel olmuştur.

Ayrıca; çiftçiye ucuz kredi vererek tarımsal üretimi ve verimi artırma görevi olan banka, çiftçiyi değil, başka sektörleri destekleme yolunu seçmiştir.

Buna karşılık; döviz fiyatlarının artması sonucunda pahalı girdiyle ithalat yapmak zorunda kalan çiftçi; kamu bankalarından da kredi alamamıştır.

Böylece; tarımda ve üretimde düşme yaşanırken, fiyatlar da hızla artış sürecine girmiştir.

ÇİFTÇİNİN TRAKTÖRÜ HACZEDİLİR Mİ?

Bu arada; Tarım Kredi Kooperatifleri ve üretici birliklerinin çiftçiye finansman sağlama gücü de yetersiz kalmıştır.

Bu nedenle; en ufak bir aksamada çiftçilerin traktörleri haczediliyor, tarlaları el değiştiriyor.
Tüm bu süreçte; çiftçinin kullandığı elektrik, su, mazot, gübre, zirai ilaç ve besicinin kullandığı yem fiyatları yılda 2’ye, 3’e katlanıyor.

Böylece ; “üretici üretimden, besici de besicilikten uzaklaşıyor.”

Ayrıca; tarımsal üretim depolanması gereken bir üretimdir. Depoya giren her ürünü “stokçuluk” diye yargılar, çiftçiyi, üreticiyi cezalandırmaya kalkarsak, korkarım ki; iki yıl içinde yiyeceğimiz her ürünü ithal etmek zorunda kalacağız.

Unutmayalım ki; çocuklarımızın ete, süte, yumurtaya erişimini kolaylaştırmazsak,  sağlıklı bir gençlik ve sağlıklı toplum da elde edemeyiz.

Bilelim ki; yerli üretimden uzaklaşarak tarımda “dışa bağımlı” hale gelmek; ulusal güvenliğimiz için en ciddi “tehdit”i oluşturur.

Ödemiş’teki üretici dostumun hatırını sormak için aradığımda bir dokundum, bin ah işittim. Görüşmemizde bana tarımsal üretimdeki maliyet artışına ve tüketici fiyatlarına ilişkin konularda güncel rakamları verdi. Tarımdan başka işi olmayan ve yıllardır gece gündüz tarım ve hayvancılıkla ilgili çalışan dostumun verdiği rakamlar beni çok şaşırttı.

Örneğin; gübre fiyatı geçen yıl yaklaşık 70 TL civarındayken, şu anda, 380-400 TL.’dır. Zirai ilaçlar 1 yılda 5 kat artmış. 1lt.’lik boş zeytinyağı tenekesi 6-7 TL iken, şuan da 35 TL’nin üzerine çıkmış. Sitrik Asit (limon tuzu) geçen yıl torbası 100 TL iken, şu an, 1.650 TL, mazot geçen yıl 3 TL’den 11 TL’ye çıkmış. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi GEDİZ A.Ş. tek taraflı olarak indirim sözleşmelerini iptal ediyormuş. Tarım emekçisi dostumla bu kısa dertleşmeyi 3-4 gün önce yapmıştık, şimdi fiyatlar ne durumda ben bile bilmiyorum.

Sonuç olarak: Çözüm; tarımsal yerli üretimi öncelemek, tarımsal üretimi ve verimliliği artıracak önlemleri zamanında almak, ekili alanları ve meraları artırmak, çiftçiyi tüccara mahkum etmemek ve tarımsal kredi vermek için kurulmuş bankanın olanaklarını üretici ve çiftçi için kullanmak.

Ege Postası köşe yazısı link

https://www.egepostasi.com/tarimsal-uretim-tikandi-makale,113131.html