1 Mayıs ve İşçinin Gücü…

1 Mayıs ve işçinin gücü…

1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü“nü bu yıl da, özgürlük ortamının daraldığı ve pandeminin olumsuz etkisinin her alanda derinlemesine hissedildiği koşullarda “buruk” duygularla kutladık.

İşçi, emekçi gücünü; üretimden, örgütlü toplumdan, dayanışmadan ve demokrasiden almaktadır.

İşçinin, emekçinin hakları; temelde insan hakları bağlamındadır ve emek-demokrasi ilişkisinin de çerçevesini oluşturmaktadır.

Emek; özünde en yüce değerdir ve insana saygıdır.

Demokrasi; devletin gücünü yurttaşları üzerinde kanıtlayacağı bir rejim değil, tam tersine; hoşgörü, ve uzlaşma kültürüyle beslenen kucaklayıcı yönetim şeklidir.

Bu arada; sınırlı 1 Mayıs kutlamalarında devletin “orantısız” güç kullanarak yürüyüşü engellemesi; olağan karşılanamaz.

1 Mayıs’tan 2 gün önce, İnsan Hakları Eylem Planı’nı yürürlüğe koyan demokratik devletin “birlik, emek, dayanışma” gücü olan 1 Mayıs’ı kutlamak amacıyla kısa süreli yürüyüş yapmak isteyen işçiye, emekçiye “orantısız” güç kullanarak engel olması, başvuracağı bir yöntem olmamak gerekir.

Öte yandan; 2021 Türkiye’sinde grevli, toplu sözleşmeli sendikal örgütlenme özgürlüğünün alanı;  ne yazık ki, son derece daraltılmıştır.

Bu bağlamda; gelişmiş Batı ülkelerinde sendikalı işçi sayısı oranı yüzde 90 iken, ülkemizde bu oran yüzde 10’lar düzeyindedir.

Bu tablo;  örgütlü toplum olmaktan ne kadar uzaklaştığımızı göstermektedir.

Buna karşılık kayıt dışı istihdamın ve taşeronlaşmanın da artış eğilimini sürdürdüğü görülmektedir.

Buna en çarpıcı örneği; benim de uzun süre Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın İzmir Şube Başkanlığı’nı yaptığım basın sektöründen gösterebiliriz.

1980’li yıllarda Türkiye’de yayın yapan ulusal ve yereldeki  basın çalışanlarının şöföründen Genel Yayın Yönetmenine kadar tümü örgütlü, sendikalı, toplu iş sözleşmeleriyle işyeri ve iş güvenliğine sahip iken bugün tüm basın çalışanları da sendikalarından istifa ettirilerek, basın çalışanları da yıllardır  sendikasız ve örgütsüz bırakılmıştır.

Sendikasız, örgütsüz, kayıt dışı, taşeron çalışma tablosu; özgürlükçü, demokratik toplumda sürdürülebilir değildir.

ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜ, ÜRETİLEN DEĞERLERİN HAKÇA PAYLAŞIMI İÇİNDİR

İşçinin, emekçinin, çalışanın görevi üretmekse, ülkeyi yönetenlerin görevi de; örgütlenme özgürlüğünün alanını genişletmek ve üretilen değerlerin de hakça  paylaşımını sağlayacak demokratik ve ekonomik koşulları hazırlamaktır.

Çoğunluğun ürettiği değerlerden azınlık daha çok pay alıyorsa, çoğunluk harcadığı emeğin, alın terinin ve göz nurunun karşılığını alamıyorsa, üstelik de; sesini duyurması engelleniyorsa; toplum olarak huzuru ve esenliği yaşayamayız.

Bu arada; işçi hakları bağlamında, işçinin emeği karşılığında aldığı ücret, çalışma saatleri, çalışma koşulları, örgütlülük düzeyi ve iş güvenliği insan onuruna, taraf olduğumuz Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO) sözleşmesine ve Avrupa Birliği (AB) standartlarına uygun olmak zorundadır.

Unutmayalım ki; örgütlenmenin önündeki engeller; yasaklanan grevler, giderek güçsüzleşen sendikalar, büyüyen işsizlik, yaygınlaşan gelir dağılımı adaletsizliği ve toplumsal eşitsizlik; temelde demokrasi sorunudur.

Örgütlü işçi mücadelesi; sadece işçinin, emekçinin hak mücadelesi değil, aynı zamanda, demokrasiyi daha üst lige taşıma mücadelesidir.

Sonuç olarak: Örgütsüz ve güvensiz toplum; kanatsız kuşa benzer, uçamaz.

Ege Postası köşe yazısı link

https://www.egepostasi.com/1-mayis-ve-iscinin-gucu-makale,113063.html